Four Castles Mountain Ultra 111K

             

                Öncelikle Dört Kale Ultra Maratonu nasıl ortaya çıktı onu anlatayım. Geçen yıl kasım ayında 13saat 31dk da koştuğum 100k Wildheart run x2 aslında bunun bir antrenmanıydı. Tüm antrenman verilerim 16 - 17 saat civarında tamamlayabileceğimi gösterdiği için 17 saat hedefini  de koymuştum. İki yıl önce İki Kale Ultra Maratonunu koşmuştum ve bunu nasıl bir adım daha ileriye taşırım diye düşünüyordum. Önce Üç kale olarak 95k lık bir parkur yapmıştım ama amacım onu biraz uzatıp 100k yapmaktı. Bunu bana göre adanın en tecrübeli dağ koşucularından biri olan Devrim Celal abimle paylaştım oda dedi ki koştuk da koştuk Dört kale yapıp tüm kaleleri tek seferde geçelim. Bu şekilde 111km'lik rota oluşmuş oldu. İlk düşüncede Devrim abide bana katılacaktı ama yeterli antrenmanları yapamadığı için koşamadı.

                Hedefte 17 saat gibi ucu ucuna yetişeceğim bir zaman olunca çalışmalara da hemen başladım. Dört ay gibi kısa bir sürede hazırlanmak için antrenman planımı ayarladım. Bu 4 aylık süreç de toplamda yaklaşık olarak 1200 km yol kat ettim. 2 tane 50km koşusu 5 adet 42km koşusu 8 adet de 21km ve daha uzun koşular yapmışım. Bu antrenmanları nasıl yaptığım yada nasıl beslendiğimi merak ediyorsanız daha önce yazdığım yazılara bir göz atmanızı tavsiye ederim. 

                Koşmama son bir ay kala beni bu tip koşularda asla yalnız bırakmaya sevgili eşim Evren dedi ki bu koşuyu Kanser Hastaları Yardım Derneği adına yapar mısın ? Tabi ki yaparım dedim. Son bir ay kala sevgili Murat Alpal abim ve Green Pedal Bisiklet Kulübünden Özgür Gülhan abimle irtibata geçtim ve seve seve bu yardım kampanyasına katkı koyacaklarını söylediler. Kanser Hastaları Yardım Derneğinin Prostat Kanserine dikkat çekmek adına bu etkinliği Mavi Ay etkinliği olarak tanımladılar. 9 nisan günü Raziye ablayla dernekte buluşarak tanıştık ve biraz konuştuk. Gazetecilerle olan işleri bitirdik ve oradan ayrıldım.

                Bulabildiğim haber linklerini aşşağıya bırakıyorum:

https://www.youtube.com/watch?v=UHezI1OqxyA&ab_channel=KanalSim

https://www.kibrisgazetesi.com/saglik/prostat-kanserine-dikkat-cekmek-amaciyla-etkinlik-duzenleniyor-h110050.html

https://voicekibrishaber.com/prostat-kanserine-dikkat-cekmek-amaciyla-etkinlik-duzenleniyor/284630/

https://brtk.net/kanser-hastalarina-yardim-derneginin-prostat-kanseri-farkindalik-ayi-etkinlikleri/


            Olayların gelişimi ve başlangıç süreci böyleydi. Gelelim Dört Kale Ultra Maratonuna.

    Tüm hava tahmin raporları Kantara da hava sıcaklığı 9-10 derece, Tatlısu da 5 derece ve özellikle Alevkayası bölgesinde havanın -1 derecede olacağını söylüyordu. Tatlısu bölgesine gelmeden Hafif yağmurun başlayacağını ve öyle saat 12ye kadar devam edeceği belirtiliyordu. Kuvvetli rüzgarlar da ön görülüyordu. Bende tüm hazırlıklarımı buna göre yaptım. Sırt çantamda Kantaradan - Alevkayasına 50km'lik yolda bana yetecek kadar 4.2 litre su ve yolun 25inci km'sinde bana katılacak olan sevgili dostum Mustafaya yetecek kadar atom, kalın bir yağmurluk, tuvalet kağıdı, herhangi acil bir duruma karşı bir adet isviçre çakısı ve sevgili Derviş hocamdan ne olur ne olmaz aldığım su geçirmeme garantisi olan bir kafa lambası sırt çantamda bulunuyordu.


            10 Nisan sabaha yakın saat 02:53de Kantara Kaleden başlangıcı yaptım.



                Hava sıcaklığı 9 - 10 derece civarlarıydı ve açıktı. Fenerimi yaktım ve koşmaya başladım. Yıldızları seyrederek çok keyifli ve rahat bir şekilde başlamıştım. 2 haftadır mevsim dönüşleri ve kumlu havalara maruz kaldığım için alerjik reaksiyonlarda gösteriyordum. Buna rağmen koşuya tamamlamak için başlamıştım. Mağusanın ve çevredeki köylerin ışıklarının parıltısı harikaydı. Telefonla fotoğraflamaya çalıştım ama ancak bu kadar oldu.






            Yaklaşık 53 dakika sonra ilk asfalt yol geçişine  yani Mersinlik köyüne inen yolun meydan kısmına ulaştım. Buraya kadar yolun ilk 3km'si asfalt geri kalanı da temiz toprak yollardan oluşuyordu ve çoğu noktası inişti.



    Buradan Mustafayla buluşacağım noktaya 16km'lik bir yol vardı. Tatlısu yangın kulesine kadar yani yaklaşık 12km yol temiz toprak bir yoldu ancak bölgenin en yüksek noktası olan Ziya Tepe yangın kulesine ulaşmak için yavaş yavaş sürekli olarak yokuş tırmanıyordum. Yolun ortalarına doğru üşüdüğüm için kalın yağmurluğumu giydim. Artık giderek havanın soğuduğunu hissediyordum. Sorunsuz bir şekilde yangın kulesine ulaştım. Burada rota aslında beni asfalt yola götürecek olan bir patikaydı. Ancak kimsenin kullanmadığı bir patika olduğu için bende gece koşmaya elverişli hale getiremediğimden o patikayı düz geçtim. Koşması çok keyifli bir patika ancak işaretlemesinde büyük eksiklikler var. Yangın kulesinden sonra 4kmlik iniş bir yol vardı ve sorunsuz bir şekilde geçtim. Mustafayla 5:30da buluşacaktık diye konuşmuştuk ancak biraz daha erken Mersinlik piknik alanı çeşmeye ulaştım. Yaklaşık olarak 25kmlik yolu 2:25 dakikada gelmiştim.



    Mustafayla buluştuktan sonra Mallıdağın üstündeki tepeye doğru koşmaya başladık. Hedefim gün ağarmadan tepeyi çıkmaktı ve bunu da başarmıştık. Mustafayla konuşurken beni akşam haberlerde gördüğünü söyledi tabi ben akşam üzeri 6 gibi uyuduğum için yukarıda linklerini paylaştığım haberleri yakalayamamıştım. Kendisine oldu mu şimdi bu haber dedim koşuyu bırakacak olsak da artık bırakamaycağımızı espirili bir şekilde söyledim. Aslında Mustafanında aklında bu karanlıkda neden koşuyoruz gibi sorular varmış hadda ruyasında sabah uyanamayıp koşuya gelemediği içinde mutlu olmuş bu sayede bunları da öğrenip hade o zaman Mallıdağ köyünden bir tur atıp çok yağmur vardı geri döndük deriz diye espiriler havada uçuşuyordu. Dağ ile şaka yapılmayacağını yaklaşık olarak 10km sonra anlayacaktık. Mallıdağdan Tirmene yaklaşık olarak 10km vardı ve artık kafa lambalarımızı söndürmüştük. Temiz toprak bir yolda enişli çıkışlı olsada keyifli bir şekilde ilerliyorduk. Hava aydınlanmıştı aydınlanmasına ama kara bulutlarda bizi Alevkayasında karşılayacak gibi görünüyordu öylede oldu. Tam 4 saatte 38km kat ederek Tirmen Boğazına ulaşmıştık. Buraya kadar 4 adet atom yemiştim. Suyumun yarısını içmiştim.




            Hava iyice soğumuştu ve Tatlısu da beklediğimiz yağmur bizi Tirmen de karşılamıştı. Çeşmede elimizi yüzümüzü yıkayıp biraz su içtikten sonra yola koyulmuştuk. Hava o kadar soğuktu ki çeşmeden ellerimizi yıkadıktan sonra ellerimiz de buzlanmadan dolayı kızarma ve hareket ettirememe olduğunu fark ettik. Şiddetini artıran yağmur damlaları arasında ince ince doluda yağmaya başladığını fark ettik. Mustafayla durmalı mı yoksa devam mı etmeliyiz diye konuşmaya başladık durursak çok üşüyeceğimiz bu yüzden de devem etmenin en iyi fikir olduğuna karar verip Alevkayasına doğru tırmanmaya başladık.




    Yoğun sis ve yağmurda ilerlemeye devam ediyorduk etmesine ama yükseğe çıktıkça havada soğumaya devam ediyordu. 

            




    Yağmurla karışık dolu da artık iyice kendini hissettiriyordu. Hava deyim yerindeyse buz gibi olmuştu. Koşmayıp yürümeye geçtiğimiz her an yavaş yavaş üşüdüğümü hissediyordum. Biraz daha yukarılara doğru tırmandıkça dolu artık durmuştu ama hava o kadar bir soğuktu ki yağan dolular erimiyordu ve her yer bembeyaz olmuştu.




        



        Dolu durmuştu ama yağmur şiddetini hiç azaltmadan devam ediyordu. Bu çekebildiğim son fotoğraf oldu. Yağmurdan ve fırtınadan dolayı o kadar ıslanmıştım ki telefonumu kullanamıyordum. 

        Alevkayasının zirve noktasına gelmeden sola inen patika dere yatağıydı. Normalde o patikadan Alevkayası meydana gidecektik. Kale ultrayı koşanlar arasında bu patikaya kalp kıran yokuşu adı verilir. Çok dik bir tırmanışı ve gevrek çakıl taşlarından oluştuğu için bu isim verilmiş. Şiddetli yağmurdan ve fırtınadan dolayı bu patikaya girmenin kötü bir fikir olacağını düşünerek toprak yoldan Alevkayası yangın kulesine yani Yayla Tepe yangın gözetleme kulesinin tam altına çıkan toprak yoldan rotamızı değiştirdik. Alevkayası antenlerin tam altına ulaşmıştık. Oradan yaklaşık 3km eniş aşşağı giderek. 5 saat 49 dk da 50.kmye ulaşmıştık. Yani şiddetli yağmura rağmen artık Alevkayası meydanda idik. Saat da 8:35 civarıydı. Eğer bu kadar kötü hava koşulları olmasaydı 9da burada olacaktık. Patikaya girmediğimiz için daha kısa sürede gelebilmiştik. Halbuki sevgili eşim Evrenle burada buluşacaktık. Ama ondan önce oraya gittiğimiz için durup beklemenin iyi bir fikir olmaycağından arayıp bizi Beşparmak restoranda beklemesini söyledik. Yaklaşık 10km mesafedeydi. Sıklık ormandan çıktığımız için artık fırtınayı çok daha fazla hissetmeye başlamıştık. Normalde Ermeni Kilisesinin yanındaki patikadan Beşparmak restorana gidecektik ama hiç durmadan yağan yağmurdan dolayı riskli olduğunu ve eğer yavaşlarsak üşüyeceğimizi düşünerek hız kesmeden asfalttan Beşparmak Restorana ulaşmanın daha doğru olacağını düşündük. 

        Yaklaşık olarak bir buçuk saattir aralıksız yağan şiddetli yağmur ve soğukla birlikte artık koşarken bile üşüyordum. Mustafayla restoranda durmalımıyız yoksa devam etmelimiyiz diye kendi aramızda konuşuyorduk. Ancak konuşurken bile üşüyorduk ama farkında değildik. Bu kadar yol geldik burdan da artık devam edeceğiz diye Mustafayla konuştuk yani yola devem dedik. Aslında Hipotermi yolunda ilerliyorduk ama ikimizin de Nisan ayında Kıbrısta hipotermi olmak aklımızın ucundan bile geçmemişti. Tabi bu kadar kötü hava koşullarında tecrübesizdik ve bunu da Beşparmak restoranda kuru giyisiler giyerken farkedecektik. 




        Saat 9:40 civarı Beşparmak restorana ulaştık ve Evren bizi şiddetli yağmur altında karşıladı. Nasılsınız devam edecekmisiniz diye bize soruyordu. Hemen kuru giyisileri alıp restoranın tuvaletlerine üzerimizi değişmek için gittiğimizde anladık ki artık koşamayacağız. O kadar üşüyorduk ki durduğumuz yerde tir tir titriyorduk. Kıyafetlerimizi değiştik kuru giysiler giydik ancak üşümeye devam ediyorduk. Bu noktada koşuyu bırakmanın en akıllıca fikir olduğuna karar verdik. Çünkü giydiğimiz kuru giyisiler de bu yağmura dayanacak giysiler değildi. Yani akipmanlarımız bu koşullara göre değildi. 6 saat 48 dakikada 1500 metre tırmanarak 60.kmde koşuyu bıraktık. Hava çok soğuk olduğu için su alımıda iyice düşmüştü. Halbuki daha fazla su içmem gerekiyordu. Butaya kada toplamda yaklaşık 3 litre su içip 7 adet atom yemiştim. Arabaya bindik Mustafanın arabasını alması için yola çıktık arabanın sobaları sonuna kadar açık olmasına rağmen bir saatlik yolda halen daha titriyorduk. Arabada giderken koşuyu bırakmanın en doğrusu olduğunu da anlamıştık. Eğer devam etseydik kesinlikle hipotermiye yakalanıp çok daha kötü sonuçlar ortaya çıkacaktı. Sağlıklı bir anda durmanın değerini bir kez daha anlamıştık.

        Arabada Kanser Hastalarına Yardım Derneği ile konuşarak koşuyu bir sonraki hafta kaldığı yerden devam ettirerek tamamlamanın iyi bir fikir olduğunu söyledik ve öylede anlaştık. Bir hafta sonra Beşparmak restorandan başlayarak kaldığımız yerden devam edecektik.

        Kanser Hastaları Yardım Derneği adına başlattığımız etkinliği tamamlamak için 17 Nisan Cumartesi saat sabah 06:30 Beşparmak restoranda buluştuk. Eğer geçen hafta koşuyu yapabilseydik Serkan bize son 25km de katılacaktı ancak bu hafta bizimle birlikte son 50km'yi koşup koşamayacağını konuşup bize tüm gün eşlik edebileceği kanısına vardık.



    06:48de Beşparmak Restorandan Buffavento Kalesine giden patikadan startı verdik. Teknik bir patika olduğu için koşması çok zor olsa da manzaraları eşsizdir.







Yaklaşık olarak 8.5km'lik mesafeyi 1 saat 50 dakika da kat ederek Buffavento Kalesinin zirvesine ulaşmıştık. 

    
    Sırada Boğaz Piknik alanı vardı. Orada yolun son 25 km'sinde bize eşlik edecek olan sevgili Mahmut ve St Hillarion kalesine kadar bize eşlik edecek olan James ve oğlu Jacob bizlere katılacaktı.

    Buffavento Kalesinden sonra hafif bir tırmanışı olsa da teknik olan patikayı geçip Balabayısın orman yollarına inen patikaya ulaşmıştık. Burada durup sularımızı yeniledik. Maalesef çeşme yok sırt çantamızda ki suları değiştik. 10km'lik mesafeyi çok zorlu arazi koşullarından dolayı 2 saatte geçebilmiştik. İnmesi keyifli bir patika olsa da teknik ve bir noktaya kadar hızlı gidebiliyorsunuz. Buralarda fazla tecrübesi olmayan Serkan da ufak bir kaza atlatsa da kötü bir şeyler yaşamamak büyük şans. Yaklaşık 2 km indikten sonra Balabayıs orman yoluna ulaştık. 12km'lik yolu 2 buçuk saatte geçebilmiştik ama burası parkurun en zorlu kısmıydı ve kazasız bir şekilde geçmek sevindiriciydi.

    Balabayıs orman yollarına indikten sonrada bazı bisikletçi arkadaşlarla da bize destek amaçlı orada buluştuk. Biraz sohbet ettikten sonra yolumuz devam ettik kendilerine bir kez daha çok teşekkür ederim.




    Buradan artık boğaz piknik alanının zirve noktasına yani Bozdağa gitmek için tempomuzu ayarladık ve yola devam ettik. İnişli çıkışlı ve temiz toprak yollarda ilerleyerek Balabayıs ve Dikmen arasındaki ormancığa ulaştık. Buradan Bozdağ zirveye yaklaşık 4kmlik dik bir yokuş vardı. 3 saat 45 dakikada 20.km olan Bozdağın en yüksek noktasına saat 10 gibi ulaşmıştık. Serkan arada kendini çok iyi hissetmediğini söylese de yolumuza tempomuzu değişmeden devam ediyorduk. Hedeflediğimiz süreden biraz daha hızlı gidiyorduk.


Buradan yaklaşık 1 km eniş aşağıya giddikten sonra hafif bir tırmanışı olsada Bozdağın koşması çok keyifli patikasına ulaştık.






Bir sıkıntı yaşamadan patikayı geçip boğaz piknik alanına inen yola ulaşmıştık. Yaklaşık olarak 4 saat 30 dakikada 25.km olan boğaz piknik alanına ulaşmıştık. Hedeflediğimiz süreden yaklaşık olarak 40dk daha hızlı gelmiştik. Boğaza kadar 2.7 litre su tüketmiştim ve havada iyice ısınmıştı atık. Burada koşunun geri kalanında bize eşlik edecek olan sevgili Mahmut bize sularımızı getirmişti. Ağırdağda yaşayan James ve oğlu Jacob da buradan St Hilariona kadar bize eşlik edecekti. Bir önceki hafta sıfırın altında derecelerde koşarken bu hafta 25 derecelerde koşmanın verdiği adabtasyon zorluğu Serkanda baş göstermişti. Kendini iyi hissetmese de St hilarion kalesine kadar gelip orada daha kötü hissderse bırakabileceğini ve bol bol su içmesini söyledim.


Yaklaşık 3km yol kat edip Ağırdağın üstünden St Hilarion Kalesine tırmanan patikanın başladığı noktaya gelmiştik. yaklaşık 1.5km'lik bir patika olsa da çok dik bir tırmanışı olduğu için zorlayıcı bir patikaydı. Ama manzarasıda görülmeye değer. Serkan kendini kötü hissetsede kaleye giden asfalt yola ulaştık.







Yaklaşık olarak 6 saat 12 dakikada 2100 metre tırmanarak 32km yol kat etmiş ve St Hilarion kalesine ulaşmıştık. Kale Kapalı olduğu için yine zirvesini yapamamıştık.


    Buradan artık koşuyu tamamlamak için son 19 kmlik bir yolumuz kalmıştı. Serkanda bol bol su içerek kendisini daha iyi hissetmeye başladığını söylemişti. James ve Jacob burada bizlerden ayrıldı kendilerine bize verdikleri moral ve destekten dolayı tekrardan çok çok teşekkür ederim. 

    Buradan Kırnı Kalesine yaklaşık olarak 9 km'lik bir yolumuz vardı ve yol asfalttı. Kalenin tam altında bir su deposu vardı tüm sularımızı o depoya göre ayarlamıştık ve aktığını umarak geçen 9kmden sonra suyun akması sevindiriciydi. Sularımızı yenileyip biraz dinlendikten sonra Kırnı kalesine 7saat 39 dakikada 40 km yol kat ederek ulaşmıştık.










        Buradan Ilgaz köyüne yaklaşık olarak 6km'lik uzun bir iniş vardı. Serkan için bu 6 km bir Çin işkencesi olsa da köye varabilmiştik. Tabi Serkan biraz muzip bir arkadaşımız olduğu için sürekli bize takılıyordu. Ama bu gün devran döndü Serkancığım öyle hoka potin geymeynan mont blanc tişörtcükler geymeynan olsaydı peee diyerek kendisine neredeyse tüm yol takılmıştık Garagöz :))). Ilgaz köyünden koşuyu bitireceğimiz Karmiye yaklaşık 5 km'lik hafif yokuşlu yolu tamamen yürümemize rağmen hedeflediğimiz süreden 20dk önce Karmi de Bulunan The Crow's Nest Bara ulaşarak koşumuzu sağlıklı bir şekilde bitirmek sevindirici oldu. 51km'lik yolu yaklaşık olarak 2500 metre tırmanarak 9 saat 37 dakikada tamamlamıştık. Gün boyu toplamda 6 litre su içtim 10 adet atom yedim. Yemek çok yeterliydi ama suyu biraz daha fazla içebilirdim. 








    

        Sonuç olarak gönül isterdi ki tek seferde 4 kaleyi birden geçmeyi ama bu sefer kısmet olmadı. Seneye böyle zamanlarda muhtemelen buna benzer bir rotada 4 kaleyi tek seferde geçmeyi tekrar deneyeceğim. Kanser hastalarına Yardım Derneği adına Prostat kanserine farkındalık ayında yapmış olduğum bu koşuyla umarım çorbada bizimde bir tuzumuz olmuştur. Koşu boyunca yolda bana destek olan sevgili dostum Mustafaya, sevgili Serkana ve Mahmuta da çok çok teşekkürler. Koşu esnasında bize sürekli destek olan sevgili eşim Evren Celale çok sevgili Murat Alpal ve Cem Dağdelen abilerime Green Pedal Bisiklet Kulubüne ve diğer tüm arkadaşlara çok çok teşekkürler. Artık biraz dinlenme zamanı kasım ayında yeni bir çılgınlık olan 24 saat koşma denememde tekrar görüşmek üzere...




Yorumlar

  1. Tebrikler gardaccığım, çok güzel bir deneyim çok güzel bir yazı. Başarılarının devamını dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Yanıtlar
    1. Saol sir ayağna sağlık güzel bir macera oldu bu sefere hazır ol

      Sil
  3. Çok güzel özetledin...ayagına, yüregine sağlık... asfalta kadar hüseyin hoca asfaldan sonra Garagöz...🤣

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saol bee garagöz alışıyon koşmayı bir 6 ay dahada tamamdır 🤣🤣🤣

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar